Anayasa Mahkemesi Önünde Bireysel Başvurunun İncelenmesi Sürecinde Başvurucunun Yükümlülükleri, Başvuru Formunun İşlevi ve Ek Beyan
GİRİŞ
Bireysel başvuru usûlü, niteliği itibarıyla diğer yargı mercileri önündeki yargılama prosedüründen bazı yönleriyle esaslı farklılıklar içermektedir. Başvurucular ve onlar adına bu süreci takip eden avukat ya da avukat olmayan temsilcilerin bu durumu göz önünde bulundurmaları ve buna uygun davranmaları gerekir. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken konuların başında, başvuru formunun eksiksiz ve özellikle de şikayete konu kamu gücü işlemine dair olay ve olguları, ihlal iddialarını ve talep sonucunu tam olarak içerecek biçimde hazırlanması, Anayasa Mahkemesindeki dosyanın takipsiz bırakılmasından kaçınılması ve bu anlama gelebilecek davranış sergilenmemesi gelmektedir.
1. Başvurunun süresinde yapılması ve başvuru formunda tüm şikâyetlerin dile getirilmiş olması
Bireysel başvuru açısından başvuru formunun, dava açan belge niteliğinde olması itibarıyla şikâyet konusu edilen kamu gücü işlemi ve şikâyetin kapsamını içermesi büyük önemi haizdir. Unsurları itibarıyla eksiksiz bir başvurunun yapılması, talep edilen ve gerekli tüm bilgilerin başvuru formunun ilgili kısımlarında yer verilmesi, ilgili ve destekleyici belgeler eşliğinde ibrazıyla mümkündür. Mahkemenin incelemesini bu belge kapsamıyla sınırlı olarak yapmak durumunda olduğu ve bu aşamada mümkün olduğunca özenli olunması gerektiği hususu gözden uzak tutulmamalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunlu olduğu, başka bir ifadeyle özen yükümlülüğünün esasında olağan yargı mercileri önünde (derece mahkemeleri, Yargıtay ya da Danıştay) başladığı hususu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
Bu noktada ikinci aşama, başvuru formunun tanzimi ve AYM’ye sunulması aşamasıdır. Bu süreçte başvurucular 6216 sayılı Kanun’un 47/(1) hükmü uyarınca bireysel başvurularını Kanun’da ve İçtüzük’te belirtilen düzenlemelere uygun olarak hazırladıkları başvuru formuyla yapmak zorundadırlar. Başvurunun yapıldığı tarih, bu koşulları taşıyan başvuru formunun Mahkemeye bizzat teslim edildiği ya da Mahkemeye ulaştırılmak üzere İçtüzük’te öngörülen mercilere teslim edildiği tarihtir. 6216 sayılı Kanun’un 47/(6) ve İçtüzük’ün 66/(3) numaralı fıkralarında, başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde bu eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline on beş günü geçmemek üzere bir süre verileceği ve geçerli bir mazeret olmaksızın bu sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği öngörülmüştür.
Bilindiği üzere, bireyin maruz kaldığı kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa’da yer verilen temel hakları ihlal edip etmediği hususu, başka bir ifadeyle bu müdahalenin Anayasa’ya uygun olup olmadığının ve müdahalenin meşru sayılıp sayılamayacağı konusundaki denetimin Anayasa Mahkemesince resen yapılmamaktadır. Dolayısıyla, bireysel başvurunun başvurucuların talep ve iradeleri çerçevesinde işleyen bir hak arama yolu olduğu her zaman hatırda tutulmalıdır. Bu sebeple başvurucunun, başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine incelettirebilmesi için öncelikle kendisinin sunduğu formda, ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur.
Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma, delil toplama görev ve yükümlülüğü yoktur. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, §§ 24, 25). Bireysel başvurunun bu yönüne ilişkin 6216 sayılı Kanun’un 50/(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 80/(1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan başvurudan feragat edilmesi hâlinde düşme kararı verileceğine dair hüküm dikkat çekicidir. Dolayısıyla iradi olarak bireysel başvuru mekanizmasını faaliyete geçiren başvurucunun iradi olarak başvuruyu sonlandırma hakkı da mevcuttur.
2. Bireysel Başvurunun İncelenmesi Sürecinde Başvurucunun Yükümlülükleri
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyu inceleyebilmesi için başvurucuların bireysel başvuru yapılmasında olduğu gibi incelemesinin sonraki aşamalarında da başvuruyu devam ettirme iradelerinin bulunması ve bu iradenin Mahkemeye gösterilmesi gerekir. Bu bakımdan başvurucuların bireysel başvurularını takip etmek için gerekli özeni göstermiş olmaları önem taşımaktadır.
Her ne kadar bireysel başvuruların incelenmesinde yazılı yargılama usulü öngörülmüş olsa da inceleme sürecinde başvurucunun sürecin devamını sağlamaya dönük iradesini ortaya koyması, Mahkemeyle işbirliği içinde olduğunu göstermesi gerekir. Bu bağlamda İçtüzük’ün 59/(5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüğe açıkça aykırı olarak başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler, başvurunun yapılmasını takiben gelişen olay, idari veya yargısal kararlar hakkında Anayasa Mahkemesinin bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu yükümlülüğe riayet edilmemesi, başvurucuların bireysel başvuruyu takip etmeme iradesinin de bir göstergesi ya da duruma göre başvurucuların kötü niyetinin bir işareti olarak değerlendirilebilecektir.
a) Mahkemeye sunulan iletişim bilgilerinin güncelliğinin sağlanması
Başvurucular, avukat olan ya da olmayan temsilcilerinin bireysel başvurunun ilk aşamasından neticelendirildiği ana kadar Anayasa Mahkemesi ile olan iletişimine de özen göstermesi, iletişim bilgilerinin doğru ve güncel olmasını sağlamaları gerekmektedir. Başvurucuların Anayasa Mahkemesiyle iletişiminde zorluklar çıkarması, başvuruculara ulaşılamaması yahut ulaşılabilir bir adresin veya iletişim kanalı bulunmasına rağmen bu hususun Anayasa Mahkemesine bildirilmemesi, adres değişikliğinin bildirilmemesi vb. durumlar başvurucularla yapılan yazışmaları sekteye uğratabilecektir. Başvurucu ya da temsilcilerinin yazışmalara cevap vermemesi ya da güncel iletişim bilgilerinin Mahkemeye ulaştırılmaması, Anayasa Mahkemesini başvurucuların başvurunun incelenmesine devam edilmesi konusunda bir ilgi kaybı olduğu ve hatta takip iradesinin bulunmadığı kanaatine sevk edebileceği dikkatlerden kaçırılmamalıdır.
Bu noktada, başvurucuların bireysel başvurularında kendilerini temsil eden avukatla, Anayasa Mahkemesi önündeki değerlendirilme süresince irtibatlarını korumaları da önemlidir. Başvurucuların avukatlarıyla irtibatlarını koparmaları, aralarındaki bilgi akışının kesilmesine ve avukata başvuru sürecinde ortaya çıkabilecek hukuki sorunlara ilişkin talimat verememeye sebep olacağından bu durum başvurunun anlamlı bir şekilde sürdürülememesine yol açabilecektir.
b) Mahkemenin, inceleme sürecinde meydana gelen gelişmeler hakkında bilgilendirilmemesi
Başvurucuların, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruları sunduktan sonra şikayet konusu edilen kamu gücü işlemiyle ilgili olarak, bu konudaki değerlendirme bakımından etkisi olabilecek herhangi bir gelişme vuku bulması halinde bunu makul bir süre içine Mahkemeye bildirme yükümlülükleri bulunmaktadır. Başvurucuların bireysel başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek bu nitelikteki gelişmeleri Anayasa Mahkemesine bilgilendirmemeleri, bireysel başvuruyu takip etmeme iradesinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.
c) Mahkeme tarafından bildirilen ve talep edilen eksikliklerin giderilmesi
Bireysel başvuruların inceleme süreçlerinde, Mahkeme birimlerince başvuruculardan bireysel başvurularıyla ilgili olarak gerekli görülen bilgi, belge ve delillerin istenmesi ya da eksikliklerin tamamlattırılması için yazışmalar yapılması söz konusu olabilmektedir. Başvurucularca bu yazışmada belirtilen hususların mazeretsiz olarak yerine getirilmemesi, bu isteme uygun olarak gerekli bilgi ve belgelerin sunulmaması, cevapsız bırakılması da bireysel başvuruyu takip etmeme iradesinin bir yansıması olarak görülebilmektedir.
İçtüzük’ün “Düşme kararı” kenar başlıklı 80. maddesinde, başvurucunun davasını takipsiz bıraktığının anlaşılması durumunda, Anayasa Mahkemesinin Bölümleri ya da Komisyonlarınca yargılamanın her aşamasında düşme kararının verilebileceği düzenlenmiştir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi Ahmet Özışık (B. No: 2013/2714, 6/10/2015) başvurusunda başvurucu vekilinin kendisine tanınan süre içinde bireysel başvuru harcını tamamlamamış olmasının başvurucunun davasını takipsiz bıraktığı anlamına gelmekte olduğunu belirtmiş ve düşme kararı vermiştir (Ahmet Özışık, § 28; Ejder Yıldırım (2), B. No: 2020/36553, 6/10/2021, §22)
Bu itibarla başvurucularca, Mahkeme tarafından kendileriyle yapılan yazışmalara yanıt vermede özenli davranılması, bu konudaki ihmali yaklaşımın sonuçları itibarıyla hak kaybına neden olabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekmektedir.
d) Bakanlık görüşünde ileri sürülen sav ve açıklamalara yönelik cevap sunulmaması
Kabul edilebilirlik kriterlerini karşıladığı düşünülen ve aynı zamanda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı değerlendirilen bireysel başvurular, Adalet Bakanlığına görüş sunmak üzere gönderilmektedir. Bakanlığın görüş yazısı Mahkemeye ulaştığında, bir nüshası başvurucunun bu konuda bilgilenmesi ve varsa itirazlarını dile getirebilmesini sağlamak amacıyla başvurucunun ya da avukatının kayıtlı adresine postalanmaktadır. Başvurucunun bu konudaki karşı görüşünü süresi içinde Mahkemeye sunması gerekir. Başvurucuların aleyhlerine kapsamlı açıklamalar içeren Bakanlık görüşüne cevap vermemesi de şikâyetlerini devam ettirmeme iradesinin tezahürü olarak görülmektedir. (Mehmet Girasun ve Ömer Elçi [GK], B. No: 2015/15266, 17/6/2021, § 49)
3. Mahkemeye Sunulan Ek Beyan Dilekçesi ve İçeriğinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Yukarıda vurgulandığı üzere bireysel başvuruya ilişkin inceleme başvurucu tarafından sunulan bireysel başvuru formunun kapsamında yer verilen şikayet ve taleplerle sınırlı olarak yapılmaktadır. Başvuru süresi dolduktan sonra, başvurucunun söz konusu başvuru dosyasına dâhil edilmek üzere ek beyan dilekçesi sunması mümkün ise de bu yolla önceki sunulan formdaki şikâyet ya da taleplerinin genişletilmesine imkân ve ihtimal yoktur.
Mahkeme, ek beyan dilekçesindeki ileri sürülen hususların yeni iddia niteliğinde bulunup bulunmadığını resen incelemekte şayet iddiaları tamamı ya da bir kısmının yeni bir bireysel başvuru formunu doldurmak, başvuru harcını yatırmak gibi usûl yükümlülüklerini yerine getirmek koşuluyla bireysel başvuru konusu edilecek tarzda önceki şikâyetlere bağlı olmayan yeni iddia niteliğinde olduğunu tespit ederse bu hususları inceleme dışı bırakmaktadır[1]. Bu gibi durumlarda, başvurucunun sonradan ileri sürdüğü bu şikâyetler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamaktadır. (Oktay Şener, B. No: 2020/9407, 3/3/2022, § 94)
Başvuru formunun sonuç talepleri bölümüne dair de sonraki aşamada ek beyan yoluyla talebin genişletilmesi ya da değiştirilmesi imkanı yoktur. Bu nitelikteki bir başvuruyla ilgili olarak Mahkeme, “…Başvurucu tarafından 5/9/2017 tarihli ek beyan dilekçesiyle başvuru formunun sonuç talepleri kısmının yeniden düzenlenerek yeniden yargılama talep edilmekle birlikte Anayasanın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ile umut hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de başvurudan sonraki bir tarihte sadece talepler kısmı düzeltilerek bireysel başvuru konusunun genişletilemeyeceği, dolayısıyla bu iddialar bakımından usulüne uygun yapılmış bireysel başvurunun mevcut olmadığı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte umut hakkı bakımından başvurucunun belirli bir süre kısıtlamasının olmadığı, hükmün infazının devam ettiği sürece her zaman bu hususa ilişkin şikâyetlerini bireysel başvuruya taşıyabileceği dikkate alındığında başvurunun umut hakkı yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.” biçiminde karar vermek suretiyle ek beyanla talep sonucunun değiştirilmesi talebini reddetmiş ve bu yeni talebi inceleme konusu yapmamıştır. (Mehmet Şerif Gök, B. No: 2017/31270, 13/1/2022, §17)
Esas itibarıyla, talep sonucunu genişleten bu mahiyetteki şikâyetlerin yeni bir başvuru formuyla Mahkemeye sunulması gerekir. Başvurucunun koşulları bulunduğu takdirde yeni ihlal iddialarına ilişkin ayrı bir başvuru yapma imkânı her zaman mümkündür. Ne var ki, yukarıda sözü edilen somut şikayet konusu “umut hakkı” gibi başvurucunun belirli durumun devam ettiği sürece yapabileceği başvurular dışındaki şikayetler bakımından kesin ve nihai kamu gücü işleminin ardından 30 günlük başvuru süresi geçtikten başvurucu bakımından yeni bir başvuru imkanı bulunmamaktadır. Başvurucunun Mahkemeye sunduğu talep dilekçesinde yer vermeyi ihmal ettiği hususlar için sonradan yeni bir başvuru formu sunması, sınırlı haller dışında süre aşımı nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine neden olacaktır. Önceki sunulan başvuruya ek beyan dilekçesinde dile getirilmiş olduğunda da iddiaları ve vakıalar otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra ileri sürüldüğünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilecektir. (Mohamed Abouel Yazıd Hamada, B. No: 2018/146, 2/2/2022, §32)
Mahkemenin ek beyan dilekçeleriyle şikayetin ve talep sonuçlarının genişletilemeyeceği şeklindeki içtihadının bireysel başvurunun mahiyetiyle de uyumlu olduğu açıktır. Başvurucunun ek beyan dilekçeleriyle yeni bir başvuru yapmadan ve harç ödemeden öne sürdüğü, bireysel başvuru formunda yer almayan yeni ihlal iddialarının değerlendirilmesi, bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonuçlandırılıncaya kadar başvuru dosyasına her türlü hak taleplerinin sunulması gibi kaçınılamaz bir hâl alacağı ortadadır. Bu itibarla da ek taleplerin inceleme dışı bırakılması makûldur. Aksi yaklaşımın bireysel başvuru bakımından öngörülen usul kurallarının ve 30 gün kuralını anlamsız hâle getireceği açık olup kabul edilebilir olmadığı değerlendirilmektedir. (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31).
Sonuç
Başvurucuların, her aşamada başvuruların takibi konusunda özenli davranmaları, inceleme sürecinde başvuruyu devam ettirme iradelerinin bulunması ve bu iradelerini fiili olarak da göstermeleri şarttır. Anayasa Mahkemesindeki dosyanın takipsiz bırakılmasından kaçınılması, takipsiz bırakılma olarak değerlendirilebilecek davranış sergilenmemesi gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesine süresi içinde sunulan bireysel başvuru formu; olay, olgu, şikayet konusu edilen kamu gücü işlemleri, ihlal iddiaları ve sonuç talepleri açısından incelemenin sınırlarını belirlemesi yönüyle önemlidir. İncelemenin her aşamasında Mahkeme ile yazışmalar yapılması, ek beyan dilekçeleri sunulması mümkün ise de bu dilekçelerle başvuru formundaki olay, olgu, şikayet ve talep sonucunun değiştirilmesine imkan yoktur. Mahkeme, ek beyan dilekçesinde yer verilen bu mahiyetteki talepleri inceleme dışı tutmaktadır. Başvurucular ve onlar adına bu süreci takip eden avukat ya da avukat olmayan temsilcilerinin, başvuru formundaki iddia ve şikayetlerin eksiksiz olarak dile getirilmiş olmasına özen göstermeleri; ek beyan yoluyla yalnızca formda belirtilen şikâyetleri genişletmeyen ve ancak bunları destekleyecek ya da geliştirecek beyan veya hukuki argümantasyonların sunulabileceğini dikkatten kaçırmamaları gerekmektedir.
[1] AYM, Serkan Kılıç başvurusunda, “Başvurucunun bireysel başvuru tarihi olan 12/2/2016 tarihinden çok sonra 9/8/2016 tarihinde ek beyan dilekçesiyle yapmış olduğu şikâyetlerin 12/2/2016 tarihli başvuru formunda belirttiği şikâyetlerini destekleyecek ve geliştirecek beyan veya hukuki argümantasyon niteliğinde değil yeni bir şikâyet kapsamında olduğu tespit edildiğinden bireysel başvuru süresi içinde ileri sürülmeyen bu şikâyetlerin değerlendirilmesi uygun görülmemiştir. (Serkan Kılıç, B. No: 2016/2771, 20/10/2020, § 94)