İstanbul / Türkiye
+90 545 491 15 96

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMASI, BAŞVURUCU YA DA VEKİLİNE DİSİPLİN PARA CEZASI UYGULANMASI

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMASI, BAŞVURUCU YA DA VEKİLİNE DİSİPLİN PARA CEZASI UYGULANMASI

Dr. Hüseyin EKİNCİ

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMASI, BAŞVURUCU YA DA VEKİLİNE  DİSİPLİN PARA CEZASI UYGULANMASI

GENEL OLARAK

Temel anayasal hakların korunması ve hak ihlallerinin giderilmesinde önemli işlevi olan Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuru yolunu kullanan bireylerin, bu süreçte kötü niyetli tavır ve davranışlardan kaçınmaları, başvurularını sunmada ve yürütmede dürüstlük ilkelerine uygun davranmaları beklenir. Şikayete konu kamu gücü işlemi, olağan başvuru yollarında alınan kararlar ve tesis edilen işlemler ya da Anayasa Mahkemesinde  karar aşamasına kadar meydana gelen gelişmelerle ilgili olarak mahkemenin yanıltılması, buna kalkışılması ya da başvurunun esasını etkileyebilecek nitelikteki bilgilerin mahkemeden saklanması, yanlış ya da haksız kararların verilmesine sebep olabilecektir. Bu itibarla başvurucu ve varsa avukatının sunduğu bilgi ve belgelerin doğru olması, gerekli bilgilerin Mahkemeden saklanmaması ve süreç içinde meydana gelen durumlardan AYM’nin bilgilendirilmesi zorunludur.   

Mahkemeye sunduğu bilgi, belge ve şikayetleri dürüstlük kuralıyla bağdaşmayan başvurucunun, bu esaslı yükümlülüğüne aykırı davranışı bireysel başvuru yolunun temel hak ve özgürlüklerin korumasına yönelik işlevine, AYM’nin saygınlığına zarar verebileceği kuşkusuzdur. Bu itibarla bireylerin, bir yandan Mahkemeyi yanıltıcı içerikte başvuru yapmaktan kaçınmaları, diğer yandan başvurularıyla ilgili süreçteki gelişmelerini takip edip Mahkemeyi doğru şekilde bilgilendirmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu, yasakoyucuyu bu yönde kurallar koymaya sevk etmiştir.

Bu konudaki yasal düzenleme, 6216 S.lı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 51. maddesinde yer almaktadır; yasada, başvuru hakkının kötüye kullanılması halinde başvurucuya disiplin para cezası verilmesi öngörülmektedir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü ise başvuru hakkının kötüye kullanılması halinde, para cezası verilmesinin yanında ‘başvuru reddedilir’ demek suretiyle, bu durumu ayrı bir kabul edilemezlik sebebi olarak düzenlemiştir. (İçtüzük 83). Ne var ki,  bu sebeple başvurunun reddi konusunda ayrı bir usul gösterilmemiştir.

  1. BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ KÖTÜYE KULLANIMI

A-     Bireysel Başvuru Hakkının Kötüye Kullanımı ve Buna Dair Mevzuat Hükümleri

Bireysel başvuru mekanizmasının başvurucularca suiistimalinin önüne geçilmesi amacıyla bireysel başvurunun iyi uygulama örnekleri olarak görülen Alman ve İspanyol sisteminde yer alan uygulamalarla paralel biçimde Türk hukuk sisteminde bu konuda yaptırımlar getirilmiştir.

Bireysel başvuru sürecinde yaptırım tehdidi ile karşı karşıya kalma olasılığının bulunmasının başvurucu ve vekili üzerinde caydırıcı etki doğurması göz ardı edilemez. Bu durumun mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturacağı da kuşkusuzdur.

Bu düzenlemeyle bireysel başvurunun düzgün işleyişinin temini amaçlandığı[1] ve cezanın miktarı da dikkate alındığında mahkemeye erişim ve adil yargılanma hakkı bakımından bir ihlalin bulunmadığı değerlendirilebilir[2]. Ne var ki, her başvuru özelinde bu hususun ayrıca incelenmesi gerektiği açıktır.

Bireysel başvuru hakkının kötüye kullanılmasına ilişkin olarak 6216 S.lı Kanun’un “Başvuru hakkının kötüye kullanılması” kenar başlıklı 51. maddesinde şu hüküm yer almaktadır:

“MADDE 51- (1) Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir.”

Bu hususun düzenlendiği Mahkeme İçtüzüğünün “Başvuru hakkının kötüye kullanılması” kenar başlıklı 83. maddesi şu şekildedir:

MADDE 83- (1) (Değişik: 6/11/2018 tarihli ve 30587 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İçtüzüğün 14 üncü maddesi ile) Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde incelemenin her aşamasında başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilebilir.”

Kanun’un anılan maddesinde düzenlenen bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımının yasamanın genelliği kapsamında yargıya erişim hakkının zımni sınırları bünyesinde değerlendirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir[3]. Kanun’un anılan maddesinde hangi hallerin “bireysel başvuru hakkının açıkça kötüye kullanılması” teşkil ettiği ve hakkın kötüye kullanımı halinde izlenecek usul konusunda açıklık yoktur[4]. Buna karşılık İçtüzük ne gibi davranışların kötüye kullanma sayılacağını belirtmiştir. Buna göre, “başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışları” bulunması, bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak görülmektedir[5]. Ne var ki, hakkın kötüye kullanımı kavramının niteliği itibarıyla muğlak olduğundan[6] bu sebeple başvurucunun reddi ya da ilgilisine disiplin para cezası tayininde özenli hareket edilmesi gerekir[7].

Genel itibarıyla hakkın kötüye kullanımı, hukukta bireye tanınmış olan bir hakkın öngörüldüğü amaçlar dışında ve başkalarına zarar vermek üzere kullanılması şeklinde anlaşılabilir. Başvurucu, bireysel başvuru hakkını Anayasa’da öngörülen amacına aykırı olarak ve Mahkemenin gereği gibi çalışmasını veya önündeki davanın gereği gibi görülmesini engelleyecek tarzda kullanması, bu yönde davranışlarda bulunması halinde, başvuru hakkını kötüye kullanmış olur. Kanun ve İçtüzük’te esas itibarıyla genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılması ve buna dair yaptırımını bireysel başvuru hukuksal kurumu bakımından “özel olarak” ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31; S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö., § 29).

B-     Mahkemece Hükmolunan Para Cezasının Hukuki Niteliği

Yukarıda da belirtildiği üzere, başvurucu ya da vekilinin başvuru hakkının kötüye kullanımı teşkil eden fiil ve davranışlarının tespiti halinde, 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesinde Mahkemenin 2000 TL’sine kadar disiplin para cezasına hükmedebileceği hükme bağlanmıştır. Burada söz konusu yaptırımın bir disiplin cezası niteliğinde olduğu açıkça ifade edilmektedir.  

Yargısal başvuru hakkının kötüye kullanımının yaptırıma bağlanması  konusu ülkemiz hukukuna yabancı bir kurum değildir. Hukuk ve ceza yargılamasında kişilerin bu hakkın kötüye kullanım teşkil eden eylemlerinin müeyyideye bağlandığı; ilgilisinin ceza, tazminat ve disiplin cezası niteliğinde cezalara çarptırıldığı bilinmektedir. Buna karşılık Anayasa hukuku bakımından bu durum yenidir[8]

Bireysel başvurunun yargılama usulüne ilişkin genel düzenlemeler her ne kadar 6216 sayılı Yasa’da düzenlenmekte ise de burada hüküm bulunmadığı durumlarda, anılan Yasa’nın “Genel hükümlerin uygulanması” kenar başlıklı 84. maddesi uyarınca ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Bu kural, söz konusu disiplin cezasının hukuki niteliğiyle ilgili olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki disiplin yaptırımına ilişkin kuralların uygulamada dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır. Anılan Kanun’da yargılama düzeninin sağlanabilmesi açısından pek çok disiplin cezasına yer verildiği görülmekte olup 446. maddesinin ilk fıkrasında disiplin para cezası şu şekilde tanımlanmaktadır: “Bu Kanun anlamında disiplin para cezasından maksat, yargılamanın düzenli bir biçimde işleyişini sağlamak ve kamu düzenini korumak amacıyla verilen, verildiği anda kesin olan ve derhal infazı gereken para cezasıdır. Bu ceza, seçenek yaptırımlara çevrilemez ve adli sicil kayıtlarında yer almaz.” Aynı maddenin 2. fıkrasına göre disiplin para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Bu itibarla, bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı teşkil eden fiil ve davranışı nedeniyle disiplin para cezasına çarptırılan başvurucunun bu para cezasına yönelik olarak herhangi bir itiraz imkanı olmadığı gibi bu konuda yargı yolu da söz konusu değildir. Bu yöndeki kararın verildiğinde kesin ve icra edilebilir nitelikte oluşu elbette adil yargılanma hakkı açısından güvencesiz bir durum oluşturmaktadır.

Bireysel başvuruların alınması ve incelenmesi süreciyle ilgili olarak, bu hakkın suiistimali niteliğindeki eylem ve tavırları nedeniyle ilgililere yaptırım olarak disiplin para cezası verilmesinin hukuki niteliğinin ne olduğu üzerinde tartışılması gereken bir durumdur. Bu bakımdan öncelikli olarak çözümü gereken husus, bu şekilde gerçekleştirilen uygulamanın yargısal mı yoksa idari bir karar mı olduğudur. Bilindiği üzere, tek başına şekli olarak yargı organları tarafından yürütülen faaliyetlerin yargısal faaliyet olarak kabulü mümkün değildir[9]. Çünkü, yargı mercileri tarafından tesis edilmesine karşılık yargısal faaliyet olarak görülmesi mümkün olmayan, esasında idari işlem niteliğinde, çok sayıda iş ve işlem bulunmaktadır. Bu itibarla yargı mercileri tarafından tesis edilmiş olmak yani “şekli kriter” bir işlemin yargısal karar olarak nitelendirilmesi bakımından tek başına yeterli değildir. Buna karşılık, yargısal faaliyeti tanımlama açısından kullanılan bir diğer ölçüt olan maddi kritere göre, yargısal faaliyetin ayırıcı özelliği, hukuki uyuşmazlıkların karara bağlanmış olmasıdır. Bu kriter de esasına idarenin de bazı uyuşmazlıkları karara bağlamaya yetkili olduğu dikkate alındığında yargısal faaliyetleri tek başına belirlemeye yeterli olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla her iki kriterin birlikte uygulanması neticesinde somut biçimde yargısal ve idari faaliyetin birbirlerinden ayrılması; her iki kriter birlikte kullanılmak suretiyle yargısal faaliyetlerin esas itibarıyla yargı mercilerince hukuksal uyuşmazlıkların çözümü ve karara bağlanması amacıyla yürütülen faaliyet olarak tanımı uygun olacaktır[10].

Bireysel başvurucuların inceleme sürecinde başvurucu ya da vekiline uygulanan disiplin para cezasının Mahkeme yetkili birimlerince verildiği dolayısıyla şekli olarak yargı kararı olduğu açıktır. Buna karşılık, bu şekilde cezaya muhatap olan bireylere uygulanan cezai yaptırımın, Anayasa Mahkemesinin önüne getirilmiş olan uyuşmazlığın esasının çözümüyle ilgisi bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, bu yaptırımının uygulanması, bireysel başvuruya konu edilen kamu gücü işleminin temel anayasal hakları ihlal edip etmediğiyle bir ilgisi yoktur. Bu bağlamda, başvurucu ya da vekili aleyhine verilen disiplin para cezası kararının yargısal bir karar olarak kabul edilemeyeceği, zira hukuki uyuşmazlığın çözümüne yönelik bir karar olmadığı, en azından katkı sunmadığı bu nedenle de idari nitelikte bir karar olduğu açıktır. Buna karşılık disiplin para cezası niteliği[11] itibarıyla Kabahatler Kanunu kapsamında değil, 6216 sayılı Yasa uyarınca tesis edildiğinden kendi bu mevzuat çerçevesinde ele alınması gerekmektedir[12].

Öte yandan, Anayasa Mahkemesince anılan kurallar çerçevesinde bireysel başvuru incelemesini olumsuz etkileyen fiilleri nedeniyle tesis edilen disiplin yaptırımlarının yargısal değil idari nitelikte kararlar olduğunun bir diğer göstergesi ise hiç kimsenin kendi davasının yargıcı olamayacağı (nemo judex in sua causa) ilkesidir[13]. Hakimlerin tarafsızlığı ilkesi, hakimin taraflarla yakın veya özel bir ilişkisi olduğunu gösteren durumların varlığı halinde ilgili hakimin davaya bakamayacağı veya taraflarca reddedilebileceği kabul edilmektedir. Bu durum Anayasa Mahkemesi yargıçları açısından da geçerlidir. Kuşkusuz, başvurucu ve vekilin disiplin para cezasına çarptırılmasına sebebiyet veren fiilleri bireysel başvurunun sıhhatli biçimde incelenmesine mani olan ya da mahkemeyi yanıltıcı etki doğuran eylemlerdir[14].

C-      Bireysel Başvuru Hakkının “Açıkça” Kötüye Kullanımının Anlamı

Kanun ve İçtüzükte, bireysel başvuru hakkının açıkça kötüye kullanımının tespiti halinde başvurunun reddedileceği ve ilgili hakkında para cezasına hükmedileceği düzenlenmiştir. Bu açıdan Kanun ve İçtüzüğün “açıkça” ifadesiyle ret ve para cezasına konu edilebilecek olan kötüye kullanım halinin belli niteliğine vurgu yapılmış olduğu ve “açıkça” kötüye kullanım halinin cezalandırıldığı yorumu yapılabilir ise de bu konuda kesin bir sonuca varılmasına imkan bulunmamaktadır[15]. “Açık” kelimesinin öncelikli olarak, kapalı olmayan, aleni ve bariz bir durumu ifade etmek için kullanıldığı, bu itibarla da başvurucunun bireysel başvuruyla ilgili olarak sunduğu ya da sunmayarak sakladığı bilgi ya da belgeler ile Mahkemeyi yanıltmaya dönük tavır ve davranış içinde olduğunun bariz biçimde anlaşılması gerektiği anlaşılmaktadır. Kanun ve İçtüzük’te yer verilen “açıkça” ibaresinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin başvurulara ilişkin kabul edilemezlik kriterleri arasında yer alan “açıkça dayanaktan yoksun olma” kriterindeki “açıklık” ölçütüyle koşut olarak yorumlanması gerekir[16].

Başvurucunun başvuru hakkının tanınmasına açık bir şekilde aykırılık teşkil eden ve yargılamanın iyi işleyişini engelleyen her türlü davranışın kötüye kullanma olduğu söylenebilir[17].  AYM, bireysel başvurulara ilişkin olarak AİHM’yle benzer kriterleri uygulamak suretiyle açıkça dayanaktan yoksun başvuruları kabul edilemezlik kararıyla reddetmektedir.  Anayasa’da yer alan ve AİHS kapsamında korunan bir temel hakkın ihlal edilmemiş olduğunun açık ve belirgin bir şekilde anlaşılması, başvurunun açıkça dayanaktan yoksunluk gerekçesiyle ret sebebidir. Buna karşılık, gerek açıkça dayanaktan yoksunluk kriterinde yer alan “açıkça” kelimesinin ve gerekse başvuru hakkının açıkça kötüye kullanımı koşulunda yer alan “açıkça” kelimesinin tam bir belirginliğe kavuşturulmadığı, bu kavrama atfedilen anlamın öngörülebilirlikten uzak kaldığı, bu durumun tespitinde sınırların belirlenmesinin oldukça zor olduğu görülmektedir[18].

Bu itibarla, Anayasa Mahkemesinin başvurucuların bireysel başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilen eylemlerinin neler olduğu ile bunlardan hangilerinde başvurucular aleyhine ayrıca disiplin para cezası uygulanmasını gerektirdiği konularında fikir edinebilmek amacıyla bu mahiyetteki kararların incelenmesinde yarar vardır.

D-     Mahkeme İçtihatları Bağlamında Bireysel Başvuru Hakkının Kötüye Kullanımı Sayılan Haller

Yasa koyucu hangi hallerin bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı sayılacağını sayma yoluyla düzenlememiş, bunları başvurucu tarafından gerçekleştirilen “istismar edici, yanıltıcı ya da benzeri nitelikteki davranışlar” olarak tanımlamıştır. Buna karşılık Mahkeme içtihadından yola çıkarak, başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak görülen davaların esas itibarıyla dört başlık altında toplanmasının mümkün olduğu değerlendirilmektedir. Bunlar; (a) yanıltıcı bilgi verme, (b) hakaret edici bir dilin kullanılması, (c) açıkça başka tarafa zarar verme amacının güdülmesi, (d) başvurudaki gerçek amacın bireysel başvuru kurumunun niteliğiyle bağdaşmadığının tespiti, (e) İnceleme aşamasında, başvuruda verilecek kararı etkileyebilecek mahiyetteki gelişme ya da bilginin verilmemesi olarak sıralanabilir.

Anayasa Mahkemesinin, yapılan başvurularda dosya içeriği ve gelişmeler bağlamında bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak değerlendirerek kabul edilemezlik kararı verdiği hallerde çoğunlukla başvurucu ya da vekili hakkında disiplin para cezasına da hükmettiği görülmektedir.

  1. Mahkemeye Yanıltıcı Bilgi Verme; Başvuru Formu ve Eklerinde Yer Verilen Bilgilerin Doğru Olmaması

AYM tarafından, bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak görülüp en çok kabul edilemezlik kararı verilen hallerin başında Mahkemeye yanıltıcı bilgi verilmesi, başvuru form ve eklerinde sunulan bilgilerin gerçeğe aykırı olması gelmektedir.

a)   Başvuru Formunda Yer Verilen Bilgilerin Yanlış veya Yanıltıcı Olması

Başvurucular her aşamada Mahkemeye doğru bilgi vermekle yükümlü olup yanıltıcı bilgi vermekten kaçınmaları gerekmektedir. Elektronik ortamda yayımlanan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru formunda, “Form doldurulurken dikkat edilmesi gereken hususlar ve bireysel başvuru hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.” başlığı altında başvurucular formu doldururken dikkat etmeleri gereken hususları açıklayan bir kılavuza yönlendirilmektedirler. Burada yer alan uyarılardan biri şu şekildedir:

“Başvuru formunda yer alan beyanların ya da sunulan belgelerin doğru olmaması başvurucunun sorumluluğunu doğurabilecektir. Ayrıca bireysel başvuru hakkının açıkça kötüye kullandığının veya bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit ya da tahrik edici bir üslup kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde Anayasa Mahkemesi başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, 2.000 (iki bin) Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedebilir. Başvuru formunda belirtilen bilgilerde ve başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik olduğunda bu durumun Anayasa Mahkemesine bildirilmesi gerekmektedir.”

Form ve eklerinde yer verilen bilgi ve belgelerin gerçeğe aykırı olmasının sonucu, başvurunun hem kabul edilemezlik kararıyla reddedilmiş olması, hem de disiplin para cezasına çarptırılmasıdır. Başvurunun reddedilmiş olması elbette başvurucu bakımından çok ciddi bir yaptırım niteliğindedir.

Bu arada vurgulamak isteriz ki, avukatla temsil edilme halinde kötüye kullanım nedeniyle hükmedilen disiplin para cezasının muhatabı çoğunlukla avukatın bizzat kendisi olmaktadır.

(1)      Nihai kararın tebliğ tarihiyle ilgili yanlış beyanda bulunulması 

Başvuru formunda, bireysel başvuruya konu edilen kesin ve nihai kamu gücü işlemi ya da yargı kararının tebliğ ve öğrenme tarihinin belirtilmesi gerekmektedir. AYM’ne bireysel başvuruların İçtüzük hükümleri uyarınca düzenlenmiş bulunan başvuru formu kullanılarak yapılması gerekmekte olup bu form Mahkemenin sitesinde “https://www.anayasa.gov.tr/tr/bireysel-basvuru/bireysel-basvuru-elektronik-formu/“ adresinde yer almaktadır. Bu formun 5 sayfasında yer alan “B.3. Tebliğ veya Öğrenme Tarihi” başlıklı sütunda başvurucu ya da vekili tarafından başvuru konusu kararın tebliğ ya da öğrenme tarihinin açık biçimde yazılması gerekir. Bildirilen bu tarih, 30 günlük başvuru süresinin hesaplanmasında başlangıç tarihi olarak önemlidir. Bu süre, başvuru ya da vekilinin söz konusu nihai işlem ya da karardan tebliğ, tefhim ya da öğrenme yoluyla haberdar oldukları andan itibaren başlamaktadır.

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılması durumunda, başvuru konusu edilen dava dosyası UYAP sistemi üzerinden AYM’nin erişimine açılmaktadır. Özellikle, başvurucunun kendisi ya da avukatının UYAP bilgi sisteminde nihai kararı ilk kez açtığı, dolayısıyla haberdar olduğu tarih, Mahkeme tarafından tespit edilebilmektedir. Bu itibarla, şayet anılan karar ya da işlemden, herhangi bir vesileyle daha önceki bir tarihte haberdar olunmuş ise sonradan yapılan tebligat, bildirim ya da yazışmayı esas alarak, öğrenme tarihi olarak sonraki bir tarihin gösterildiği durumlarda, bu yanlış bildirim, başvurunun incelenmeksizin “kötüye kullanım” gerekçesiyle reddine sebep olmaktadır.

Mahkeme, başvurucunun bildirdiği “gerekçeli kararın tebliği tarihi”nin yanlış olduğunun ortaya çıkması üzerine başvuruyla ilgili olarak şu şekilde karar vermiştir:

“…Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme sonucunda somut başvuru açısından gerekçeli kararın 14/11/2019 tarihinde tebliğ edilmesi ile nihai karardan haberdar olunduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı anlaşılmıştır. Nitekim başvurucunun Ceza İnfaz Kurumundayken talebi üzerine gerekçeli kararın tebliğ edilmesine ilişkin müzekkere yazıldığı, bu şekilde nihai karardan en geç 13/2/2018 tarihinde haberdar olduğu mevcut bilgi ve belgelerden anlaşılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddianın yanıltıcı beyan niteliğinde olduğu, başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurunun kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddedilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

Başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 500 TL disiplin para cezasına hükmedilmesine, başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle başvuru reddedildiğinden adli yardım kapsamında tahsil edilmeyen 364,60 TL başvuru harcının başvurucudan tahsiline karar verilmesi gerekir.

(Bilal Çetiner, B. No: 2019/42199, 14/10/2020, §22-24) 

(2) Ölü Kişi Adına Eski Vekaletnameye Dayalı Olarak Bireysel Başvuru Yapılması

Gerçek kişiler ölümleriyle birlikte, bireysel başvuru ehliyetlerini kaybetmektedir. Kamu gücü işlemi nedeniyle temel hakları ihlal edildiğini ileri süren bireyin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda, avukatıyla aralarındaki vekalet ilişkisi de kendiliğinden son bulmaktadır. Bu takdirde, avukat ya da temsilcinin bu durum olmamış gibi o kişi adına hukuki işlemleri sürdürmesine imkan yoktur. Bireyin ölümünden sonra, buna rağmen Anayasa Mahkemesine ölü kişi adına başvuru yapılması, hakkın kötüye kullanılması olarak görülmekte, başvuru incelenmeksizin reddedilmektedir.

Mahkeme, avukatın müvekkilinin ölümünden önce kendisine verilmiş olan hükümsüz hale gelmiş vekaletnameyi kullanarak yaptığı başvuruları, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirmekte ve ilgili avukat hakkında disiplin para cezası verilmesine hükmetmektedir.

Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi’nden yapılan sorgulama neticesinde başvuruculardan N.O.nun bireysel başvuru tarihinden önce 2/4/2012 tarihinde öldüğü tespit edilmiş ancak Av. İ.T.E. tarafından başvurucunun anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle verilen 14/1/2015 tarihli başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.

Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

******

Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş olan başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

(A.M.O. ve diğerleri, B. No: 2015/868, 9/5/2018, §40) 

******

Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır

Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat eden başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Bu durumda, Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca Avukat H. A. aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

(Bahri Bolcal, B. No: 2014/18159, 14/9/2017, § 13-15) 

*********

Başvuru konusu olayda başvurucu F. Ö., Mardin 1. Noterliğinde 19/4/2007 tarihinde Avukat Seyhan Bingül Şimşek’e vekâlet vermiştir. Vekâlet sözleşmesine istinaden başvurucuyu, Mardin 1. Asliye Hukuk Mahkemesindeki tapu iptali ve tescil davasında vekili olarak Avukat S. B. Ş. temsil etmiştir. UYAP üzerinden yapılan araştırmada başvurucu Faraç Öğredik’in vefat etmesi üzerine Mahkemece 14/3/2013 tarihli duruşmada başvurucu vekili Avukat S. B. Ş.’e mirasçıların vekâletnamesini ve veraset ilamlarını sunmak üzere süre verildiği belirlenmiştir. Mahkemece veraset ilamında yer alan mirasçıların davaya dâhil edilerek adlarına davetiye çıkarıldığı, Avukat S. B. Ş.’in dâhilî davacılara ait vekâletnameleri ibraz ederek yargılamaya katılmaya devam ettiği anlaşılmıştır. Avukat Seyhan Bingül Şimşek tarafından 30/12/2014 tarihinde başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.

Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

(Faraç Öğredik (2), B. No: 2014/20409, 2/2/2017, § 13-15) 

*******

Başvuru konusu olayda UYAP üzerinden yapılan araştırmada başvurucu M.E. T.’in 5/2/1995 tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir. Avukat H.A tarafından 19/11/2014 tarihinde başvurucunun makul sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.

Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat eden başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

(Mehmet Emin Temel, B. No: 2014/18156, 13/9/2017) 

****************

Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Bu durumda Av. Fatih Mehmet Tercan hakkında Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

(Sait Kaya İşyapan ve diğerleri, B. No: 2018/25711, 10/5/2022, §§. 26-28) 

******************

Başvurucu H. F. Ç. 30/11/2017 tarihinde vefat etmiştir. Buna rağmen Av. M. K. T. 22/7/2019 tarihinde H.F.Ç’nin anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapmış, başvuru formunda da H.F.Ç’nin ölümünden bahsetmemiştir.

Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona eren avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Bu durumda Av. M.K.T hakkında Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

Ali Galip Çetiner ve diğerleri, B. No: 2019/25419, 16/3/2022, §§ 24-26) 

******

Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat eden başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

(Ali Demir, B. No: 2015/3357, 10/1/2019, § 15) 

b)   Mağdur Sıfatını Etkileyecek Gelişmelerin Mahkemeye Bildirilmemesi

Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuruların kabul edilebilirliği, her şeyden önce başvurucunun kamu gücü işlemi nedeniyle mağdur olması ve bu durumun karar aşamasına kadar da devam etmesi gerekir. Dolayısıyla başvurunun Mahkeme önünde derdest bulunduğu aşamada, mağdur sıfatını ortadan kaldıracak ya da etkileyecek nitelikte bir gelişme meydana geldiğinde bunun Mahkemeye bildirilmesi gerekir. Bu durum İçtüzüğün 59/5. maddesinde, “Başvuru formunda belirtilen bilgilerde ve başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik olduğunda bunun Mahkemeye bildirilmesi zorunludur.” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

Bireysel başvurunun özünü etkileyecek mahiyetteki yeni ve önemli olayların bildirilmemiş olmasının “başvuru hakkının kötüye kullanımı” sayılabilmesi, başvurucu ya da vekilinin bu tavrıyla mahkemeyi hataya düşürme niyetinin yeterli kesinlikte tespit edilmesi gerekir[19].

Mahkeme önündeki başvurusuyla ilgili mağdur statüsünü etkileyecek mahiyette bir gelişme vuku bulduğunda başvurucunun bu durumu Anayasa Mahkemesine bildirim biçimi de önem taşımaktadır. Bildirimde gerekli şekil kurallarına uyulmamış olması da başvurucu açısından hukuki sorumluluk doğurabilecektir. Bilindiği üzere, Mahkemeyle yapılacak her türlü yazışmaların İçtüzük’ün 69/1. maddesinde belirtildiği üzere bireysel başvuru yapılmasındaki usulün izlenerek yapılması şarttır. Mahkemeyle yapılacak yazışma, bilgi, belge sunumunun posta yoluyla değil ya doğrudan Anayasa Mahkemesine teslimi ya da diğer mahkemeler yoluyla Anayasa Mahkemesine ulaştırılması gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesinin kararlarında başvurucunun mağdur statüsünü etkileyen gelişmelere dair bildirim yükümlülüğüne riayet edilmemesinin hakkın kötüye kullanımı olarak görülerek, başvurunun reddedildiğine sıklıkla rastlanmaktadır. Bu nitelikteki kararlardan bazıları şu şekildedir: 

Somut olaydaki yazışmalar ve Ulusal Yargı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada asıl işveren şirket tarafından 13/3/2020 tarihinde İcra Dairesine ödeme yapılarak borcun ödendiği anlaşılmıştır. Ancak başvurucu, Anayasa Mahkemesini bu konuda bilgilendirmemiştir.

DSİ’nin mahkeme ilamına bağlanan borcunu ödemediğinden şikâyet edilen başvuruda borcun süreç içinde kısmen veya tamamen ödenmiş bulunması başvurucunun mağdur statüsünün değerlendirilmesi bakımından oldukça önem taşımaktadır. Ödeme olgusunun değerlendirilmesi sonucunda bazı şikâyetler yönünden başvurucuların mağdur statüsünün hitama erdiği sonucuna ulaşılabilecek ve başvurunun düşmesine karar verilebilecektir. Başvurucu bireysel başvuru formunda başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde bunu Anayasa Mahkemesine bildireceğini beyan etmesine rağmen İçtüzük’ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüklerine açıkça aykırı bir şekilde yukarıda belirtilen olguya ilişkin olarak herhangi bir bildirimde bulunmamıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermediği, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmelerle ilgili olarak Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engellediği anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Başvurunun mahiyeti gözetildiğinde 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca başvurucu aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesine gerek görülmemiştir.

Karar 2  (Mahmut Gür (2), B. No: 2019/17737, 21/9/2022, §§. 27-30) 

*********

Somut olayda İcra Dairesi tarafından gönderilen 13/7/2021 tarihli yazıda, başvuruculara 18/3/2019 tarihinde 2.313.302,43 TL, 22/3/2019 tarihinde ise 151.255,04 TL ödeme yapıldığı bildirilmiştir. Ancak başvurucular Anayasa Mahkemesini bu konuda bilgilendirmemiştir.

Belediyenin mahkeme ilamına bağlanan borcunu ödemediğinden şikâyet edildiği başvuruda borcun süreç içinde kısmen veya tamamen ödenmiş bulunması başvurucuların mağdur statüsünün değerlendirilmesi bakımından oldukça önem taşımaktadır. Ödeme olgusunun değerlendirilmesi neticesinde bazı şikâyetler yönünden başvurucuların mağdur statüsünün hitama erdiği sonucuna ulaşılabilecek ve başvurunun düşmesine karar verilebilecektir. Başvurucular bireysel başvuru formunda başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde bunu Anayasa Mahkemesine bildireceklerini beyan etmelerine rağmen İçtüzük’ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüklerine açıkça aykırı bir şekilde yukarıda ifade edilen olguya ilişkin olarak herhangi bir bildirimde bulunmamıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucuların başvurusunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermedikleri, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engelledikleri anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

(Ayşe Akın ve diğerleri, B. No: 2018/36083, 17/11/2021, § 18-20) 

**************

Somut olayda Bakanlık görüşünde belirtildiğine göre aracın trafik tescil kaydı Mersin 3. Noterliğince 12/6/2018 tarihinde kapatılmış ve Mersin Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından aracın trafik tescil kaydı silinmiştir. Yine başvurucunun motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyeti 13/8/2012 tarihi itibarıyla terkin edilmiş, ayrıca geçmişte ödenen tüm vergiler başvurucuya ret ve iade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşündeki bu iddiaya karşı herhangi bir cevap vermemiştir.

Aracın trafik tescil kaydının kapatılması, motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyeti ile ödenmemiş vergilerin terkin edilmesi, ödenen vergilerin ise reddedilmesi ve iade edilmesi başvurucunun mağdur statüsünün değerlendirilmesi bakımından oldukça önem taşımaktadır. Sözü edilen olguların değerlendirilmesi sonucunda başvurucunun mağdur statüsünün hitama erdiği sonucuna ulaşılabilecek ve başvurunun düşmesine karar verilebilecektir. Başvurucu bireysel başvuru formunda başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde bunu Anayasa Mahkemesine bildireceğini beyan etmesine rağmen İçtüzük’ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüklerine açıkça aykırı bir şekilde yukarıda belirtilen olgulara ilişkin olarak herhangi bir bildirimde bulunmamıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvurusunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermediği, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engellediği anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Bu durumda Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca başvurucu aleyhine takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

Somut olayda bireysel başvurudan sonra Maliye Bakanlığı tarafından başvurucuların başvuru konusu taleplerinin reddedildiği, başvurucuların ret işlemine karşı Van İdare Mahkemelerinde dava açtıkları ve davaların derdest olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların başvuruya konu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiaları başta olmak üzere diğer iddialar bakımından söz konusu tespitin oldukça önemli olduğu anlaşılmıştır. Başvurucuların somut başvuru hakkında, başvuru tarihinden sonra tesis edilen işlem ve anılan işleme karşı açılan davalar ile ilgili Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi veya belge sundukları görülememiştir.

Açıklanan gerekçelerle başvurucuların başvurularının değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermedikleri, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engelledikleri anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Bu durumda başvurucular aleyhine Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapmaları nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren ayrı ayrı 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

(Cem Taylan Erden ve diğerleri, B. No: 2017/32445, 19/11/2020, § 32-38) ,

**********

Somut olayda yargılama temyiz aşamasındayken Anayasa Mahkemesi, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ve başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiştir (bkz. § 14). Başvurucu bununla birlikte İçtüzük’ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüğe açıkça aykırı olarak bu ihlal kararına dair herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Başvurucu, Bakanlık görüş yazısında bu husus belirtilmesine karşın Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında da bu konuda bir açıklamada bulunmamıştır.

Bu itibarla başvuru öncesinde gerçekleşen ve başvurunun değerlendirilmesini etkileyecek nitelikteki bir konuda bilgi verilmeyerek Anayasa Mahkemesini yanıltıcı, mükerrer tazminat ödenmesine yol açabilecek bir davranışın ortaya konduğu anlaşılmaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 38).

Açıklanan nedenlerle başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine ve6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi uyarınca başvurucu aleyhine takdiren 500 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi karar verilmesi gerekir.

(Cevdet Genç (2), B. No: 2014/9043, 29/9/2016, §§ 24-26) 

  • Hak İhlalinin Giderimi Konusunda Yapılan Başvurudan Sonuç Alındığı Konusunun Mahkemeden Gizlenilmesi ya da Mahkemeye Bildirimden Kaçınılması

Somut olayda başvurucu, beraat kararından sonra 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında 2/5/2019 tarihinde Antalya 5. Ağır Ceza Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Antalya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/231 Esas sayılı dosyasında derdesttir. Başvurucu bireysel başvuru formunda başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde bunu Anayasa Mahkemesine bildireceğini beyan etmesine rağmen İçtüzük’ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüklerine açıkça aykırı olarak tazminat davası açtığına ilişkin herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılması, başvurunun değerlendirilmesini önemli ölçüde etkileyebilecek nitelikte bir husustur. Başvurucu, tazminat davası sonucunda tazminat kazanmışsa ve dava kesinleşmişse gözaltı ve tutuklamanın hukuki olmadığı iddiaları açısından ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle başvurunun düşmesi sonucuna ulaşılabilir. Öte yandan tazminat davasının devam ediyor olması hâlinde de başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşılması söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla başvurucunun başvurunun sonucunu etkileyecek böyle bir davayı açtığı hususunda dava kesinleşmese bile Anayasa Mahkemesini bilgilendirmesi gerekir (Engin Çırakoğlu, B. No: 2014/8520, 10/10/2018, § 27; Bayram Türk, B. No: 2014/15613, 18/4/2018, § 29).

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvurusunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermediği, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engellediği anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca başvurucu aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesine gerek görülmemiştir.

(Hüseyin Tolga Coşkuner, B. No: 2017/35511, 9/9/2020, § 41-43) 

*****

 Koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılması, başvurunun değerlendirilmesini önemli ölçüde etkileyebilecek nitelikte bir husustur. Başvurucu tazminat davası sonucunda tazminat kazanmışsa ve karar kesinleşmişse tutuklamanın hukuki olmadığı, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiaları açısından ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle başvurunun düşmesi sonucuna ulaşılabilir. Öte yandan tazminat davasının devam ediyor olması hâlinde de başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşılması söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla başvurucunun başvurunun sonucunu etkileyecek böyle bir davayı açtığı hususunda -dava kesinleşmese bile- Anayasa Mahkemesini bilgilendirmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Engin Çırakoğlu, B. No: 2014/8520, 10/10/2018, § 27; Bayram Türk, B. No: 2014/15613, 18/4/2018, § 29).

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermediği, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engellediği anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca başvurucu aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesine gerek görülmemiştir.

(Kadir Volkan Yavuzcan, B. No: 2016/60438, 3/6/2020, § 33-35) 

********

Somut olayda başvurucu, beraat kararından sonra 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında 10/6/2019 tarihinde Şanlıurfa 1. Ağır Ceza Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Şanlıurfa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/207 Esas sayılı dosyasında derdesttir. Başvurucu bireysel başvuru formunda başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde bunu Anayasa Mahkemesine bildireceğini beyan etmesine rağmen İçtüzük’ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüklerine açıkça aykırı olarak tazminat davası açtığına ilişkin herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılması, başvurunun değerlendirilmesini önemli ölçüde etkileyebilecek nitelikte bir husustur. Başvurucu tazminat davası sonucunda tazminat kazanmış ise ve dava kesinleşmişse tutuklamanın hukuki olmadığı ve tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiaları açısından ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle başvurunun düşmesi sonucuna ulaşılabilir. Öte yandan tazminat davasının devam ediyor olması hâlinde de başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşılması söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla başvurucunun başvurunun sonucunu etkileyecek böyle bir davayı açtığı hususunda dava kesinleşmese bile Anayasa Mahkemesini bilgilendirmesi gerekir (Engin Çırakoğlu, B. No: 2014/8520, 10/10/2018, § 27; Bayram Türk, B. No: 2014/15613, 18/4/2018, § 29).

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermediği, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engellediği anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca başvurucu aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesine gerek görülmemiştir.

(Celal Uyğur, B. No: 2016/12442, 12/11/2019, § 25-27) 

************

Somut olayda başvurucu, beraat kararından sonra 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında 8/12/2016 tarihinde Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi 22/2/2017 tarihinde başvurucunun tutuklu kaldığı süre için 23.293 TL maddive15.000 TL manevi tazminatın gözaltı tarihi olan 24/7/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Anılan karara karşı davacı başvurucu ve davalı Hazine ve Maliye Bakanlığı istinaf kanun yoluna başvurmuş, istinaf incelemesini yapan Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi E.2017/1970 sayılı dosya üzerinden yaptığı istinaf incelemesi sonunda 6/7/2017 tarihli kararı ile derece mahkemesince hükmedilen maddi tazminatın 18.996,60 TL’ye indirilmesi ve manevi tazminatın 22.000 TL’ye çıkarılması suretiyle düzeltilerek -temyiz yolu açık olmak üzere- istinaf istemlerinin esastan reddine karar vermiştir. Başvurucu bireysel başvuru formunda başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde bunu Anayasa Mahkemesine bildireceğini beyan etmesine rağmen İçtüzük’ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüklerine açıkça aykırı olarak tazminat davası açtığına ilişkin herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılması, başvurunun değerlendirilmesini önemli ölçüde etkileyebilecek nitelikte bir husustur. Başvurucu tazminat davası sonucunda tazminat kazanmış ise ve dava kesinleşmişse gözaltına alma ve tutuklamanın hukuki olmadığı, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiaları açısından ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle başvurunun düşmesi sonucuna ulaşılabilir. Öte yandan tazminat davasının devam ediyor olması hâlinde de başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşılması söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla başvurucunun başvurunun sonucunu etkileyecek böyle bir davayı açtığı hususunda dava kesinleşmese bile Anayasa Mahkemesini bilgilendirmesi gerekir.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi vermediği, bu süreçte vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesini bilgilendirmemek suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasını engellediği anlaşıldığından başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Başvurucu aleyhine başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 1.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

(Mehmet Şirin Erol, B. No: 2016/853, 4/4/2019, § 30-32)

c)    Anayasa Mahkemesince Talep Edilen Hususta Cevap ve Belge Sunmada Özensiz Davranılması  

Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvurunun incelenmesi sürecinde başvurucu ve diğer ilgililerden konuya ilişkin bilgi ve belge talebinde bulunması mümkündür. Başvurucunun öncelikle bu başvuruyu takip etme iradesini her aşamada göstermesi ve kendisinden talep edilen bilgi ve belgeleri zamanında Mahkemeye sunmuş olması beklenmektedir. Başvurucunun, bu konuda özensiz davranışı, başvurusunu takip ve sürdürme iradesinin olmadığı şeklinde yorumlanabileceği gibi gelişmelere ilişkin eksik bilgi vermesi hakkın kötüye kullanımı olarak da yorumlanabilecektir.

Anayasa Mahkemesi, başvurucudan talep ettiği bilgi ve belgelere ilişkin eksik, yanlış ya da güncel olmayan bilgi ve belge sunumunu hakkın kötüye kullanımı olarak görmektedir. Bu durum başvurunun incelenmeksizin reddi yanında başvurucu ya da vekilinin disiplin para cezasına çarptırılmasına da sebep olabilmektedir. Anayasa Mahkemesinin, başvurucundan talep edilen hususlarda verdiği cevabın özensiz ve yanıltısı olması durumuna ilişkin kararlarında şu hususlara vurgu yapılmıştır:

UYAP kayıtları üzerinde yapılan incelemede başvuruya konu idari para cezasının başvurucu Şirket vekili tarafından ikinci kez yapılan itiraz üzerine Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliğinin 31/1/2017 tarihli ve 2017/3066 D. İş sayılı kararıyla kaldırıldığının anlaşılması üzerine başvurucudan cezanın iptal edilip edilmediği sorulmuş, iptal edilmişse buna dair bilgi ve belgeleri temin ederek gönderilmesi istenmiştir. Ancak başvurucu tarafından herhangi bir araştırma yapılmaksızın, UYAP’taki mükerrer kayıtların sebebi ilgili mahkemesinden sorulmaksızın Anayasa Mahkemesine gönderilen cevapta idari para cezasının iptal edilmediği belirtilmiştir. Şu halde başvurucunun Anayasa Mahkemesinin müzekkeresine cevap verme hususunda yeterli özeni göstermediği açıktır.

Anayasa Mahkemesinin müzekkeresine özenli bir şekilde cevap verilmemesi kural olarak başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak yorumlanmamalıdır. Ancak somut olayda UYAP kayıtlarında yer alan Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliğinin 31/1/2017 tarihli ve 2017/3066 D. İş sayılı kararının başvuru Şirket vekilinin talebi üzerine verildiği gözetildiğinde başvurucunun Anayasa Mahkemesinin müzekkeresine gerekli araştırmaları yapmadan, eksik olarak cevap vermiş olması başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak kabul edilmiştir. Bu durumda başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmiştir.

Başvurucu Şirket aleyhine başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

(Başkent Gazino İşletmeciliği Turizm Gıda Tic. Ltd. Şti., B. No: 2017/4991, 21/7/2020, § 24–26) 

d)   Aynı Konuda Anayasa Mahkemesine Yapılmış Bireysel Başvuru Olması ve Bu Başvuruda Hükmolunan Tazminata Dair Mahkemeye Bilgi Vermeme

Anayasa Mahkemesi önüne gelen bireysel başvuruların incelemeye değer olabilmesi, başvurucunun mahkemeye sunduğu bilgi ve belgelerin doğru olması, şikayete konu kamu gücü işlemiyle ilgili olarak ortaya çıkan yeni durumların takibi ve AYM’nin bilgilendirilmesi hususlarında özenli davranılmasını gerektirmektedir. AYM, bu noktada dürüst davranılmaması halinde başvuruyu incelemeyi sürdürmeme ve hatta ilgilisi hakkında disiplin para cezası uygulama  yoluna gitmektedir.

(1)      Mükerrer Tazminat Ödemesine Neden Olabilecek Gelişmenin Mahkemeden Gizlenmesi 

Başvurucunun aynı kamu gücü işlemine yönelik olarak başka merciler önünde ya da Anayasa Mahkemesi önünde devam eden bir başka başvurusu varsa bu durumu, bireysel başvuru formunda belirtmesi gerekir. Başvurunun yapılmasından sonra da özellikle şikayete konu edilen kamu gücü işlemiyle ilgili olarak yeni gelişmelerin ortaya çıkması, esasında bireysel başvuru bakımından etkili ve erişilebilir olmaması nedeniyle tüketilmesi zorunlu olarak görülmeyen olağanüstü nitelikteki bir yolun, başvurucunun mağduriyetini giderecek tarzda tazmin sonucunu vermesi söz konusu olabilmektedir.

Bu gibi olasılıkların gündeme gelmesi, Anayasa Mahkemesi önündeki, başvuruya konu aynı olay ile ihlal iddialarına ilişkin yeni bir ihlal ve tazminat kararı, başvurucu bakımından mükerrer tazminat olasılığını doğurabileceği açıktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, mükerrer tazminata yol açabilecek, başvurucunun mağdur statüsünü etkileyebilecek, ihlalin boyutunu etkileyebilecek mahiyetteki gelişmelerin bildirilmemesi halinde başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak görmektedir. Aynı şekilde, yapılan bireysel başvuru öncesinde Anayasa Mahkemesi ya da AYM nezdinde aynı olay ve ihlal iddialarına ilişkin olarak başvurucu lehine tazminata hükmedildiği durumlarda da AYM başvuruyu reddetmektedir.

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Bireysel Başvuru Formu ve Ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinde, “Başvurucunun Mahkeme önünde devam eden bir başka başvurusu varsa numarası”nı da başvuru formunda belirtmesi gerektiği hususu yer almaktadır [m.59/2(ı)]. Bu çerçevede başvuru formunun I. C. Başlıklı bölümünde “Başvurucunun Anayasa Mahkemesi önünde devam eden başka bir başvurusu varsa numarası:” şeklinde bir bölüm yer almakta, başvurucudan bu hususu doldurması beklenmektedir. 

Bu bilgi, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önündeki başka bir başvurusu varsa eldeki dosya ile bağlantısının bulunup bulunmadığının belirlenmesi, şayet bağlantı varsa her iki başvurunun birleştirilmek suretiyle birlikte incelenmesi; şayet mükerrerlik söz konusu ise buna göre işlem tesisi yoluna gidilmesi bakımından önemlidir.

Bu konuda Anayasa Mahkemesinin bilgilendirilmemiş olması, bağlantılı ya da mükerrer dosyaların ayrı ayrı incelenmesine sebep olabilecektir. Bu da sözü edilen başvurulardan biriyle ilgili olarak verilen kararda esasında işin özü incelenmiş olmasına karşılık diğer dosyada da yeni ve ikinci bir karar verilmesine sebebiyet verebilecektir. Mahkeme bu nedenle, başvurucuların kötü niyetli ve özensiz davranışlarını tespit ettiği takdirde başvuruların reddine ve hatta disiplin para cezasına hükmetmektedir.

Başvurucuların aynı davaya ilişkin 25/12/2019 tarihinde 2020/431 numaralı başvuruda bulunmalarına rağmen aynı ihlal iddiaları hakkında 20/12/2019 tarihinde 2020/635 numara ile mükerrer başvuruda bulundukları değerlendirilmiştir. Van İdare Mahkemesi havalesi ile gönderilen başvurulardan 20/12/2019 tarihli başvurunun Anayasa Mahkemesine 25/12/2019 tarihli başvurudan daha sonra ulaştığı tespit edilmiştir. Başvurucuların 2020/431 numaralı başvuruları sonucunda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ve tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Başvurunun değerlendirilmesini etkileyecek nitelikteki bir konuda bilgi verilmeyerek Anayasa Mahkemesini yanıltıcı, mükerrer tazminat ödenmesine yol açabilecek bir davranışın ortaya konduğu anlaşılmaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 38).

Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine ve 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi uyarınca başvurucular aleyhine takdiren müştereken 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesine karar verilmesi gerekir.

(Agit Sev ve diğerleri, B. No: 2019/42367, 9/7/2020, §16-18) 

  • Savunma Sınırından Uzaklaşılması ve Başkalarının Kişilik Haklarına Saldırı Teşkil Eden İsnatlarda Bulunulması

Bireysel başvuruda başvurucunun ya da yasal temsilcisinin kullanmış olduğu üslup kimi zaman başvuru hakkının kötüye kullanılması kararına gerekçe olabilmektedir. Başvurucunun medeni ve meşru eleştiri sınırları içinde kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla uygun eleştirel bir dil kullanması hakkın kötüye kullanılması teşkil etmez. Buna karşılık, bu sınırı aşan tarzda bireysel başvuruyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması, Mahkeme tarafından başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak kabul edilmiştir. Mahkeme İçtüzüğünün 83. maddesinde yer verilen “…benzeri nitelikteki davranışlarıyla…” ifadesi, başvuru hakkının kötüye kullanılması hallerinin sınırlı sayıda olmadığını göstermektedir.

Buna göre, başvurucunun hak arama ve kendini ifade etmenin ötesinde meşru ve medeni sınırların dışına çıkarak kışkırtıcı bir üslup kullanması hukuken korunan bir değer olarak görülmemiştir. Elbette sert bir dile sahip olan ya da hiciv içeren veya tartışmacı her ifade kötüye kullanma olarak addedilmemektedir. Mahkeme’nin bu konuda kullandığı sınır, başvurucunun medeni ve meşru eleştiri sınırını aşmasıdır. Bu doğrultuda Mahkeme veya ihlalde bulunduğu iddia edilen kamu otoritesi bünyesindeki makam ve bireylere karşı hakaret edici, tehditkâr veya kışkırtıcı bir dil kullanması bu kapsama girebilmektedir.

Davanın karşı tarafına yöneltilen sözlerin hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin ihtilaf ile başlayan süreçte gelinen aşama cinsel içerikli görüntülerin yüksek mahkemeye sunulması olmuştur. Bu aşamadan sonra başvurunun farklı bir boyut kazandığı belirtilmelidir. Öncelikle başvurucunun Belediye Başkanı’nın devlet adamlığına yakışmayan davranışlarının ve ahlaksızlıklarının iftira olmadığı iddiasını ispat amacıyla kullandığı bu görüntülerin hukuka aykırı elde edilmiş deliller olduğunu vurgulamak gerekir. Bu durumda çözümlenmesi gereken mesele, yasa dışı yollarla elde edilmiş mahrem alana ilişkin önüne getirilen görüntülerin Anayasa Mahkemesince nasıl değerlendirileceğidir.

 Cinsel ilişki ve faaliyetlerin bir kişinin özel hayatına girdiği, her tür tartışmanın dışındadır. Anayasa Mahkemesine göre özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Mahremiyet hakkı sadece yalnız bırakılma hakkından ibaret değildir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 32; Kemal Karanfil, B. No: 2017/24776, 24/5/2018, § 44). Birey, diğer kişilerle değişik türde -cinsel ilişki dâhil olmak üzere- ilişkiler kurabilir ve bu, azami koruma gerektiren mahremiyet alanının bir parçasıdır.

 Bir kişinin cinsel alanının ve kişiler arası ilişkilerinin korunması yükümlülüğü Anayasa’nın 20. maddesinden doğan pozitif yükümlülüklerden biridir. Koruma gerekliliği öyle kuvvetlidir ki bu yükümlülüğün yerine getirilmesi, ilk olarak temel değerlere ve kişinin özel hayatının esaslı unsurlarına müdahale teşkil eden özel kişilerin hareketlerinin cezalandırılmasını gerektirir. Nitekim bu gereklilikten dolayı kanun koyucu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesinde özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesini suç olarak düzenlemiştir. Söz konusu kuralın (2) numaralı fıkrası uyarınca kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimsenin iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmüştür. Bu kural ile insan kişiliğinin oluşumu ve gelişimi ile doğrudan bağlantı içinde bulunan ve kişinin müdahale edilebilecek son çekilme alanının korunması amaçlanmıştır. Kişilerin cinsel hayatına ilişkin davranışların kayıt altına alınması ve bunların ifşasının söz konusu kural kapsamında olduğu açıktır.

Somut olayda başvurucu, cezalandırılmasına sebep olan ve “Belediye Başkanı’nın şeriat yanlısı ve ahlaksız olduğu” anlamına gelen sözlerinin olgusal bir temeli olduğunu kanıtlamak amacıyla Belediye Başkanı ile ilgili olduğunu öne sürdüğü mahrem görüntüleri delil olarak sunmuştur. Bireysel başvurudaki iddiaları temellendirmeyi amaçlayan bir delilin Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilebilmesi için elde ediliş şekli ve içeriği bakımından hukuka aykırı olmaması gerekmektedir. Bu olayda hukuka aykırılığın tespiti için ilgili materyalin incelenmesi de gerekmemektedir. Elde ediliş yönteminin meşru olmadığı ve içeriğinin de özel hayatın gizliliğini ihlal edip suç oluşturduğu, başvurucunun delile ilişkin açıklamalarından anlaşılmaktadır. Böyle bir materyalin delil olarak değerlendirilmesi, başvurucunun hukuk dışı amaçlarına araç olmaya sebebiyet verecektir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi başvurucunun açıkça hukuka aykırı, elde edilmesi ve ifşası suç olan görüntülere dayanarak devam ettirmek istediği bu olaylar zincirinin bir parçası olmayı reddetmektedir.

Bu durumda başvurucunun sunduğu fotoğraf ve CD görüntüleri ile savunma sınırından uzaklaştığı ve davanın karşı tarafı ile aralarındaki ihtilafı hukuk dışına çıkarttığı kanaatine ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun bu tutumuyla savunmasının haklılığını ispattan öteye geçerek Belediye Başkanı’na ağır zarar verme amacı taşıyan bir saldırıya dönüştürdüğü kanısındadır.

Bu tespitler ışığında Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yolunun taraflar arasındaki hesaplaşmanın bir aracı hâline dönüştürülmeye çalışıldığı ve bu nedenle istismar edildiği kanaatine varmıştır.

Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddine ve 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi uyarınca başvurucu aleyhine takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesine karar verilmesi gerekir.

(Pirfani Şahin, B. No: 2014/5755, 14/11/2018, § 41-44) 

  1. BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ KÖTÜYE KULLANIMI NEDENİYLE HÜKMOLUNAN PARA CEZASI, HUKUKİ NİTELİĞİ ve TAHSİLİ

A-     Kötüye Kullanımın Tespiti Şekli ve Zamanı

Anayasa Mahkemesi, önüne gelen davanın her aşamasında başvuru hakkının kötüye kullanımını tespit edilebilmekte ve bu tespit ile de başvuruyu reddedilebilmektedir. Mahkeme bu konuda belirgin bir yol çizmemekle beraber yapılan başvurularda çeşitli aşamalarda ve farklı yöntemlerle yasağa aykırılığı tespit etmektedir. Mahkeme hem kabul edilebilirlik inceleme sürecinde hem de esas inceleme aşamasında bu durumu saptayabilmektedir. Bu nedenledir ki, başvuru hakkının kötüye kullanılması anayasa yargısında kabul edilebilirlik şartlarından sayılmamaktadır. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesinde bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi İki Bölüme bağlı toplam altı komisyon tarafından yapılmaktadır.

Bireysel başvuru kendine tevzi edilen Komisyon, kabul edilebilirlik incelemesini kendisi yapabileceği gibi esasla birlikte Bölüm tarafından yapılmasına da karar verebilir. Mahkeme’nin başvuru hakkının kötüye kullanımı özelinde vermiş olduğu kararların bir kısmında bu husus başvurunun “kabul edilebilirlik incelemesi” aşamasında tespit edilmiştir[20]. Bölüm Başkanı tarafından kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verildiği takdirde yasağa aykırılık bu aşamada da gündeme gelebilmektedir. Dolayısıyla bireysel başvuru incelemesinde yalnızca belli bir aşamada başvuru hakkının kötüye kullanılması yasağının dikkate alındığı veya tespit edildiği söylenemez.

Hakkın kötüye kullanımın ne şekilde yapılacağı konusunda mevzuatta açık bir usul düzenlenmemiştir. Bu noktada Mahkeme içtihadı incelendiğinde, bu tespit ve incelemenin çok farklı yollarının bulunduğu görülmektedir. Bu nitelikteki kararlarda çoğunlukla kötüye kullanımı tespitinin mahkemenin kendi inceleme süreçlerinde resen tespit ettiği veri ve bilgiye dayandığı ortaya çıkmaktadır. Mahkeme çoğunlukla, UYAP sistemindeki ilişkilendirilen dosya içeriğinden, Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi kayıtlarından, başvuru formu ve eklerinde sunulan bilgi ve belgelerin incelemesinden bu sonuca ulaşmaktadır. Bunun dışında, dosyaya ilişkin Adalet Bakanlığından talep edilen görüş yazılarında yer verilen bilgiler de kötüye kullanım durumunun tespitine ve Mahkemeyi söz konusu yaptırımı uygulamaya sevk etmektedir[21].

B-     Anayasa Mahkemesi Tarafından Hükmolunan Bu Disiplin Para Cezasının Kaldırılması Mümkün Müdür?

Bireysel başvuru aşamalarında hükmolunan disiplin yaptırımlarıyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken önemli bir husus, bu yaptırımlara karşı itiraz imkanının bulunup bulunmadığı ve bunların hukuka uygunluk denetim imkanının olup olmadığıdır. Vurgulamak gerekir ki, Anayasa Mahkemesince hükmolunan başvuru hakkının kötüye kullanımından kaynaklı disiplin para cezasının itiraz ya da yeniden inceleme yoluyla düzeltilmesi ya da kaldırılması imkanının bulunmadığıdır. Disiplin cezası mahiyetinde olan bu yaptırım yargılamanın düzenli bir biçimde işleyişini sağlamak ve kamu düzenini korumak amacıyla tesis edilmektedir. Yargılama hukukunda disiplin cezası olarak tesis edilen bu yaptırımların seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği ve adli sicil kayıtlarına geçirilmeyeceği konusunda hükümler yer almaktadır.

Bu yaptırımın tesis edildiği sürecin yanı sıra bu karara karşı itiraz imkanının olmayışının anayasal savunma hakkı ve hak arama hürriyetiyle bağdaştırılmasının oldukça zor olduğu açıktır[22].

C-      Disiplin Para Cezasının Tahsili

6216 sayılı Kanun’a göre disiplin para cezaları derhal infazı gereken cezalardır. Bu ceza, “verildiği anda kesin olan ve derhâl infazı gereken” bir yaptırım niteliğindedir. Anayasa Mahkemesi tarafından başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle tayin olunan disiplin para cezalarının, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsili yapılmaktadır.

SONUÇ

Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların haklı bulunmaması ve bu nedenle reddedilmiş olması tek başına bu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla başvurucunun reddi halinde başvurucu ya da avukatının Kanun’da öngörülen disiplin para cezasına çarptırılması da söz konusu değildir. Buna karşılık  bireysel başvurunun incelenmesi sürecinde başvurucu ya da vekilinin tutumu, sunduğu bilgi ve belgelerin hakkın kötüye kullanım teşkil ettiğinin tespiti halinde başvurunun reddi yanı sıra başvurucu ya da avukatının para cezasına çarptırılması söz konusu olabilmektedir.  Ne var ki, hakkın kötüye kullanımı teşkil eden hallerin önceden sayma yöntemiyle belirlenebilmesi de mümkün gözükmemektedir.

Başvurucu bakımından, başvuru hakkını kötüye kullandığının tespit edilmesi, disiplin para cezasına maruz bırakılması ve özellikle de başvurunun reddinin son derece ağır bir müeyyide teşkil ettiği kuşkusuzdur. Bu itibarla başvurucuların ve vekillerinin, başvuru hakkının kötüye kullanımı teşkil edebilecek nitelikteki davranışlardan kaçınmaya özenli davranması büyük önem taşımaktadır.

Bireysel başvuru hakkının kullanımının hangi durumlarda kötüye kullanılma sayılacağı hususu, muğlak bir durumu ifade etmekte olup bunun yorum ve değerlendirmesi mahkeme içtihadıyla ortaya çıkmaktadır. Mahkemenin bu konudaki yorumunun dar ve temkinli olması gerekmekte olup bireyleri bu yargı yolunu kullanmaktan caydıracak mahiyette olmaması büyük önem taşımaktadır. Mahkemece özellikle başvurucu ve vekilinin davranışlarındaki saikin değerlendirilmesi, bu yasağının kapsamının mümkün olduğunca dar yorumlanması ve yaptırıma hükmetmede temkinli olunması şarttır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin başvurucuların adil yargılanma hakkı bağlamındaki güvencelerini ihlal etmeyecek tarzda ihtiyatlı biçimde yorum ve uygulama geliştirmesi zorunludur.


[1] Betül Polat Goral, MÜHF-HAD Bireysel Başvuru Hakkının Kötüye Kullanılması Yasağı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 28, Sayı 1, Haziran 2022, ISSN: 2529-0142, ss. 256-302 • DOI:10.33433/maruhad.1077159, s.  262.

[2] Almanya öğretisinde bu hükmün amacının gereksiz anayasa şikayetlerinin ve geçici tedbir taleplerinin önlenmesi olduğu belirtilmekte; Mahkemenin bu tedbire oldukça nadir ( % 0,3) başvurduğu ve  Yasa’da öngörülen ceza miktarının 2600 Euro olmasına karşılık çoğunlukla 100 ilâ 500 Euro arasında cezaya hükmedildiği bilinmektedir. (Tolga Şirin, Türkiye’de Anayasa Şikâyeti (Bireysel Başvuru), İstanbul, 2013, s. 596.)

[3] ŞİRİN, s. 596.

[4] POLAT, 259.

[5] ULAŞ KARAN, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Rehberi (1. Bası, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2015, s. 236 vd.

[6] ÖYKÜ DİDEM AYDIN, Türk Anayasa Yargısında Yeni Bir Mekanizma: Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, GÜHFD, C. XV, Y.2011, S. 4, s. 165.

[7] BERKAN HAMDEMİR, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, Ankara, 2015, s. 376-377.

[8] ŞİRİN, s. 596; Başvuru hakkının kötüye kullanımı ulusal hukuk sistemlerinde olduğu gibi Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (m.5), Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (m. 29), Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme (m. 21) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m. 17) başvuru hakkının kötüye kullanımı yaptırıma bağlanmıştır. (Bkz. ÖZCAN ÖZBEY, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı, Ankara, 2012, s. 381)

[9] TAHİR MURATOĞLU, ‘Yargısal Faaliyetler Bağlamında Tesis Edilen Disiplin Yaptırımları Ve Bu Yaptırımların Hukuka Uygunluğu’ (2014) 19(30-31) Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s. 80.

[10] MURATOĞLU, s. 81.

[11] MURATOĞLU, s. 88–97

[12] MURATOĞLU, s. 80

[13] MURATOĞLU, S. 93.

[14] MURATOĞLU, s. 97.

[15] MURATOĞLU, S.109;  Polat, s. 260.

[16] David Harris, Michael O’Boyle, Ed Bates ve Carla Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, Mehveş Bingöllü Kılcı ve Ulaş Karan çev, (1. Bası, Şen Matbaa 2013) 812-813.

[17] SAMİ SEZAİ URAL, Hak ve Özgürlüklerin Korunması Bağlamında Bireysel Başvuru, 2013, Ankara, s. 275.

[18] ÖZBEY, s. 382.

[19]  Musa Sağlam, “Başvuru Hakkının Kötüye Kullanımı”, Kabul Edilebilirlik Kriterleri Rehberi, Ed. Musa Sağlam/Hasan Tuna Göksu, Ankara, 2014, s. 246.

[20] Polat, s. 264.

[21] Polat, s. 264.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir